Hamburg’ta gerçekleşecek eyalet seçimi öncesinde Sol Parti (Die Linke) milletvekili adayı Metin Kaya ile gerçekleştirdiğimiz röportajı sizlerle paylaşıyoruz. Yoğun bir süreçte zaman ayıran Metin Kaya’ya teşekkür ediyoruz.
”Merhaba,
Öncelikle zaman ayarlayıp röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Bildiğimiz gibi Hamburg’da eyalet seçimleri 23 Şubat’ta gerçekleşecek. Böylesi yoğun bir süreçte biz bu röportajı gerçekleştiriyoruz.
Merhaba. Ben de gösterdiğiniz ilgi için size yürekten teşekkür ediyorum ve imkanlar dahilinde sorularınızı yanıtlamaya çalışacağım.
Sorularımızı size şu şekilde sıralamak istiyoruz;
AHM :Demokratik göçmen kurumları ile belli bir düzeyde ilişkiniz var. Size göre önümüzdeki seçim sürecinde göçmenlerle ilgili nasıl bir yasama faaliyeti izlenmeli? Göçmenlerin acil çözüm beklediği sorunların cözümü için bu güne kadar izlenen politikalar hakkında ne söylemek istersiniz?
Metin Kaya : 2020 yılındayız ve Federal Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkelerine göç altmışıncı yılını dolduruyor. Dile kolay. Birçok ülkede bir insanın ortalama yaşı demektir altmış yıl. Demokratik göçmen örgütleri de maalesef bu altmış yıl boyunca yüzlerini kendi ülkelerine döndüler. Avrupa’dan doğru kendi ülkelerindeki sorunlara daha çok ağırlık verdiler ve maalesef etrafında olup bitenden habersiz kaldılar. Uygulanan ve giderek gericileştirilen ‘Yabancılar Yasası’, artan ırkçılık, iş yerlerinde uygulanan ayrımcılık, çocukların eğitim sorunları, kadınlarımızın hakları ve örgütlenmeleri, altmış yıl buralarda yaşıyor ve her türlü sorumluluğumuzu yerine getiriyor olmamıza rağmen hala en temel hak olan seçme ve seçilme hakkına sahip olamamak gibi konular hep geri planda kaldı. Hep ucuz iş gücü olarak görüldüğümüz için sermaye sınıfı elbette bize haklarımızı vermeyi asla istemedi. Kaldı ki hak verilmez, alınır!
Göçmen örgütlenmeleri artık utangaçlıklarını bırakıp daha cesur taleplerde bulunmalıdırlar. Milliyetine bakılmaksızın seçme ve seçilme hakkı yeniden gündemimize alınmalıdır. Artık buralarda kalıcıyız ve bu ülkenin işçi sınıfının, kadınlarının gençlerinin bir parçasıyız. Bu ülkelerdeki sorunlar artık bizim de sorunlarımızdır. Çevre kirliliği, iklim sorunu, kadınların eşit haklara sahip olmaması, silahlanma ve savaş tehlikesi, çocuklarımızın eğitim sorunları sadece Avrupalıların değil bizim de en can alıcı sorunlarımızdır ve öyle ele alınmalıdır.
AHM :Son süreçte Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkiler Türkiye’de uygulanan baskı politikaları göz önüne alındığında Almanya’da eleştiriler söz konusu oluyor. Türkiye’de hem Almanya vatandaşları hem de göçmenlere yönelik tutuklamalar söz konusu bu konular hakkında fikrinizi öğrenebilir miyiz?
M.K. :Uluslararası tekellerin ortaya çıkmasıyla birlikte üretimin de uluslararası bir boyut kazanmış olması sermaye sınıfı için sınırları anlamsız kılmıştır. Sermayenin sınır gibi bir sorunu yoktur ve rahatça dolaşımı için ülkelerin hükumetleri – ki bunlar da sonuçta sermayeye hizmet eden merciilerdir – gerekli anlaşmalar yapılır. Bu çerçevede Türkiye ile Avrupa Birliği arasında da türlü anlaşmalar vardır. Burjuvazinin kendi çıkarlarını savunması için birbirlerine destek olurlar, birbirlerini korurlar. Bu bağlamda sermayenin çıkarlarına uygun olmayan çalışmalar, göçmen örgütlenmelerinin faaliyetleri, bireysel çabalar hemen boğulmak istenmektedir. Bunun için gerekli yasalar çıkartılır ve en temel demokratik hak ve hukuk arayışları baskı altına alınır. Yasal düzenlemelerle insanlar tutuklanır veya istihbarat birimlerince kaçırılır, ülkelerinin baskıcı rejimlerine gambazlanır. Facebook, Twitter gibi paylaşım ağlarında en ufak bir paylaşım veya beğeni dahi suç unsuru olarak rejime göbekten bağlı olan sözümona tarafsız yargı merciileri tarafından takibe alınır. İnsanlar bu nedenle soruşturmaya ve hatta tutuklanmaya maruz kalırlar. Karşılıklı bağımlılık nedeniyle Avrupa ülkelerine orada yaşayan insanlar hakkında soruşturma ve tutuklama talebiyle talepler iletilir.
Ancak bugüne kadar hiç bir baskıcı rejim iktidarını ebediyen baskıyla sürdürememiştir. Zamanı gelir ve tarihin çöplüğüne atılır, hesabı sorulur.
AHM :Son zamanlarda Avrupa’da artan bir sağ popülist ırkçı hareketleri söz konusu Almanya özelinde de AfD gibi bir Parti hem Almanya’nın geleceği hem de göçmenler için ciddi bir sorun. Birçok noktada Almanya’da göçmenlere ve çeşitli kesimlere ırkçı saldırılar söz konusu oldu. Almanya’da bu saldırıları ve ırkçılıkla etkin mücadele edilmesi noktasında neler söylemek istersiniz?
M.K. :AfD tesadüfen ortaya çıkmadı. Hatırlarsanız dönemin başbakanı Helmut Kohl Demokratik Alman Cumhuriyeti resmen ilhak edildiğinde: ‘Her yer güllük gülüstanlık olacak’ demişti. Da sonraki süreçte Treuhand (bir nevi yedi emmin) denen bir şirket kuruldu ve DAC’nin tüm fabrikaları, atölyeleri, kârla çalışan kooperatifleri bu şirkete devredildi. Kârla çalışan fabrikalar dahi batıdaki rakip tekellerin baskısıyla yok parasına satıldı veya kapatıldı. Bu iş yerlerinde çalışan insanlar bugünden yarına işsiz kaldılar. İşsizlik parası, emeklilik parası hala batıdan daha az. Geçlere herhangi bir gelecek perspektifi sunulmadı, Yaşlılar yalnız bırakıldı, işsizlik oranı batıya kıyasla çok daha yüksek boyutlara ulaştı. Böylesi bir ortamda ırkçı faşist partilerin söylemleri zemin buldu. Bunlara ek olarak Federal İç İşleri Bakanı’nın ırkçı söylemleri, İstihbarat Kurumun başındaki kişinin ırkçı faşist saldırıları küçümsemesi, ordu ve polis teşkilatında ırkçı ve faşist örgütlenmelerin korku verici boyutlara ulaşması bu zeminin oluşmasına hizmet etti ve hala ediyor. Irkçılık ve faşizmin özellikle de iki defa dünyayı kana bulamış Almanya’da yeniden hortlaması hepimizin ortak sorunudur ve buna karşı cesurca ve en geniş toplumsal kesimleri kapsayarak mücadele etmemiz gerekiyor.
AHM :Politik olarak demokratik kurumlara uygulanan baskılar söz konusu buna paralel olarakta yeni polis yasası Hamburg’ta gündeme gelmişti. Baskı yasalarını arttırma yönünde çalışma içerisinde olan hükümet politikalarına ilişkin düşüncenizi öğrenebilirmiyim ?
M.K. :Polis Yasası’nın daha baskıcı ve gerici hale getirilmesinin asıl nedeni sizin de bildiğiniz gibi toplumsal muhalefeti sindirmek ve haklarını arayamaz, her şeye boyun eğer hale getirmek içindir. Burjuvazi, kendi çıkarlarına dokunacak örgütlenmelere veya hareketlere karşı yasal anlamda dayanak yaratarak daha fazla baskı uygulamak istiyor. Bu politikalarını sadece Almanya’da değil Fransa örneğinde olduğu gibi Avrupa’nın başka ülkelerinde de dayatmak istiyor. İnsanların baskıcı politikalar, işsizliğin getirdiği zor yaşam koşulları, emeklilikte yoksullaşma tehlikesi, konut sıkıntısı, sağlık ve eğitim alanlarında adaletsizlik nedeniyle artık her şeyi kabullenmedikleri gözlemleniyor. İnsanlar hakları için ilk bakışta görece az da olsa direniyorlar. Bu direnişler giderek artıyor. İşte bu koşullarda yükselen direnişleri daha başlamadan boğmak, bastırmak için polise daha fazla yetki verilmesi için yasal düzenlemeler yapılıyor.
AHM :Göçmenlerin temel sorunlarından seçme ve seçilme hakkı ile tüm Hamburglular açısından önemli olan ırkçılık konuları hakkında politikalarınızı öğrenebilir miyiz?
M.K.:Yukarıda belirttiğim gibi seçme ve seçilme hakkı, yani geleceğimizde bir nebze olsun söz sahibi olabilmek en temel haklarda biridir. Bu hakkımız için kimliğimizdeki milliyet aidiyetine bakılmaksızın mücadele etmek zorundayız. Dediğim gibi bu hakkımızı ancak biz kendimiz alırız, bu hak bize verilmez. Örneğin beş yıl Avrupa ülkelerinde yaşayan ve çalışan insanlara bu hak tanınmalıdır. Vergi alınırken, cezalar kesilirken kimse kimliğimizdeki aidiyetimize bakmıyor. Şimdi kimi insanlar bu hakkın tanınmasının Federal Parlamento’ya ait bir karar olduğunu söylüyorlar. Evet doğru ama eyalet parlamentoları Federal Temsilciler Meclisi (Bundesrat) nezdinde bu yönlü bir yasanın çıkarılması için talepte bulunabilirler. Bunu yapmaları için de toplumsal baskı yaratmak gerekiyor. Yoksa sermayeye hizmet eden mevcut partiler kendiliğinden böylesine bir adımı atmayacaklardır. Irkçılığın karşısında sinmek, onların söylemlerini hafifletecek durumlara düşmek doğru bir politika olmasa gerek. Aksine daha fazla demokrasi, daha fazla katılımcılık ve ırkçılıkla daha etkin ve kararlı mücadele gerekiyor. Maalesef çok sayıda insanımız – buna örgütlerde yer alan kimi insanlar da dahil – ırkçılığın Avrupa’nın meselesi olduğunu düşünüyorlar. Öyle değil. Irkçılıkla, faşizmle mücadele hele ki faşizmden kurtuluşun 75. Yıl dönümünde bu çok daha güncel ve gereklidir.
AHM: Sosyal hakların her gecen gün törpülendiği politikaları görüyoruz. Evsizlerin durumu, kira zamları, baskı politikaları ile engellenen hak arama eylemleri vb. Metin Kaya olarak genelde secilmeniz durumunda bu konulara ilişkin çalışmalarınız olacak mı? Genelde ilgili olmak istediğiniz alanı veya uzun dönem demokratik alanda yer alan biri olarak seçimlere Mv. Adayı olarak katılma isteğinizi öğrenebilir miyiz.
M.K. : Söylediğiniz gibi işçi ve emekçilerin, gençlerin, kadınların hakları, eğitim alanında, sağlık alanında ve konut alanında giderek kötüleşen durum, silahlanma ve savaş tehlikesi çalışmalarımızın temelini oluşturmalıdır. Kapitalist sömürü sistemi içinde bu tür sorunların asla tümden çözülemeyeceğini biliyoruz. Yine de insanların sosyal durumlarında ufak da olsa iyileştirme sağlayabilmek için mücadele etmenin gerekli olduğunu düşünüyorum. Her iyileştirme aynı zamanda da sermaye sınıfının çıkarlarının az da olsa kısıtlanması demektir. Nihayi çözüm elbette kapitalist sömürü sistemi aşarak sosyalist düzeni kurmakla olur. Bunu bilmekle beraber oturup beklemenin doğru olmayacağını düşünüyorum. O nedenle işçi ve emekçilerin, kadınların, gençlerin sorunlarının çözümü için diğer arkadaşlarımla birlikte uğraşacağım. Bu uğraşılar elbette sadece parlamenter düzeyde kalırsa çözüm olmayacaktır. Parlamento içinde ve asıl parlamento dışında işçi ve emekçi yığınlarla birlikte yürütülecek mücadele başarılı olacaktır.
Seçilme durumunda benim çalışma alanlarım ağırlıkla göçmenlik sorunları, kültür politikaları, ırkçılığa karşı mücadele ve dijital politikalar olacaktır.
AHM :Bu yoğun süreçte zaman ayırdığınız için teşekkür ederim ve çalışmalarınızda başarılar dilerim.
M.K. :Ben size teşekkür ederim ve birlikte yürüteceğimiz mücadelede başarılar dilerim.
Saygılarımla ”